Son yıllarda izlediğim ve beni derinlemesine etkileyen, hiç abartmıyorum izlerken hüngür hüngür ağlamama sebep olan nadir filmlerden birisiydi. Gerek senaryosu, gerek oyunculukları, kısacası her şeyiyle kusursuzdu. Bugüne kadar birçok felaket temalı film izledik, gördük geçirdik. Ama bu kadar da mükemmelini izlediğimi hatırlamıyorum. Filmdeki duyguyu izleyiciye aktarmayı o kadar iyi başarmışlar ki adeta kendinizi filmin içinde gibi hissediyorsunuz. Özellikle üç sahnesinde hıçkıra hıçkıra ağladığımı söyleyebilirim.
Yaşanmış gerçek hikayelerin beyaz perdeye aktarımı genellikle başarılı olmuştur ve izleyiciyi tatmin etmiştir. Bu anlamda türünün en iyi örneği olduğu kanaatindeyim. Özellikle 17 Ağustos depremini birebir yaşamış biri olarak zannediyorum çok sarstı beni film. Allah kimseye yaşatmasın böylesine büyük bir acıyı. O çaresizliğin pençesinde debelenirken tutunmaya çalıştığınız tek şey UMUT oluyor. Hele ki ailenizden bir kayıp verdiyseniz bundan daha kötüsü düşünülemez muhtemelen. Oyuncu kadrosunun sağlamlığı daha da bir kalite katmış yapıma. Naomi Watts, Ewan McGregor çok başarılı performanslar sergileyen sıkı oyunculardır. Ama Tom Holland (Lucas)'ın üstün performansını da es geçmek haksızlık olur. Daha iyisi olamazdı açıkçası. Annesinin elini sımsıkı tutması, yaşına rağmen olgunca davranışları ve tutumu muhteşemdi.
Şiddetle izlenmesi gereken nadide yapımlardan birisidir..