Erdem A.

Her şey basit bir şezlongla başlıyor. Ciddi düzeyde özgüven sorunları olan ve sürekli gülümsemek zorunda kalarak kendini topluma kabullendirebilen zavallı bir baba.. Hayır demeyi bilmeyen karakterimiz; bir yabancı yaklaşıp kibarca şezlongun boş olup olmadığını sorduğunda, bir an bile tereddüt etmiyor. Halbuki o şezlongu kızı kullanıyordu. Ayrıca sondaki diyalog beni de çok etkiledi, "çünkü siz izin verdiniz".

Eksik olduğu yerler elbette vardı, kimine fazla sakin ya da sıkıcı gelebilir ancak konu ve görsellik açısından müthiş bir filmdi. Çok fazla bilim kurgu filmi gördük, ancak kendi adıma böylesini pek göremedim. Bilim ve teknoloji ilerlemiş haliyle fakat dijitalin yerini biyoloji almış. Genetik ve biyoteknoloji aşmış. Öyle ki insanlar elektrik dahil en temel ihtiyaçlarını bile "doğa"dan sağlıyorlar. Hayvanlar bitkileşmiş ya da bitkiler hayvanlaşmış. Yani doğa bildiğimiz doğa değil. Ama bu durum grafiğe güzel yansıtılmış. Her şey güzel fakat bir eksik olacak ya, işte o da hikaye ve işleniş. Hikaye çok kısaydı. Konu-kurgu uzun olsa da filmde anlatılan kısım yetersizdi. Çıkarsa ikinci filmle çok daha güzel bir final verebilirler.

Fikir muazzamdı, hatta şu filmi Nolan çekse tadından yenmezdi açıkçası ama neyse bu düşük bütçeli bir film. Düşük bütçeli fakat işleyişi tolerans gösteremeyeceğim kadar vasattı. Sıkıldım, hem de çok. Bir türlü bağlanıp da filme kafa yoramadım. Tamam konu ve finalden ötürü güzel bir kurgusu var. Ana fikirden türetilmiş esas kurgudan bahsediyorum, yan olaylar ya da karakterler buna dahil değil çünkü dediğim gibi işleyiş epey bi sıkıcı. Zaten kendi adıma beyin yakıcı bir film olmasında da en büyük etken buydu. Türü sevenler film konusunda düşük bir beklentiyle başlayıp tahmin ettiğinden daha çok kafasını karıştırarak tatmin olmuş bir şekilde sonlandırabilir.

Korku filmi sayılmaz, gerilim filmi de değil. Filmin amacı: Bu iki türe bağlı kalabilmek? Hiç değil. Aslen tamamen psikolojik bir film. Netflix'in fabrikasyon ürünü korku-gerilim türünde, hayatta kalma filmleri gibi değerlendirilmiş olması üzücü çünkü bir Stephen King uyarlaması."Ya, abi şöyle yapsan çok rahat çıkarsın!" ya da "Ben olsam oradan beş dakikada kurtulur, önce afiyetle Kobe etini ardından da kocamı gömmek üzere yola çıkardım." gibi beyin fırtınalarına gerek yok çünkü olay bu değil. Olay, "psikolojik muhasebe". Neyse, sürükleyici değil ancak akıyor. Yorucu bir günün sonunda sakin bir kafayla izlemek şahsi tavsiyem, tadı ancak öyle çıkar. Diğer türlü korku-gerilim diyip bodozlama atlarsan yarım saat sonra kapatırsın ya da buradaki hiç de azımsanamayacak bir azınlık gibi beğenme butonuna basar geçersin. Son olarak en başından beri korunan gizem seviyesine göre hiç beklenmedik, çok açıklayıcı bir finalı vardı. Garipti. Sanırım film bittikten sonra merakını sürdürmekten hiç hoşlanmayan kişilerin de gönlü olsun demişler. Yapısına daha uygun, daha esrarengiz bir finali olsaydı, işte o zaman daha çok konuşulur ve "Netflix filmi" olmaktan kurtulabilirdi.

Başarılı bir tek mekan filmi için başarılı bir kurgu zaten olmazsa olmaz, bu sebepten kurguyu övmeye gerek yok. Yeterince iyi bir kurgusu var. Kurgunun yanında ben bolca gerilim ve yeteri kadar bilim kurgu olur sanmıştım ancak yanılmışım. Filmin bilim kurgu yanı gerilimden daha ağır basıyor ve bir tek mekan filmine göre oldukça doyuruyor. Beklentilerimin çok üstünde bir film oldu açıkçası, tavsiye ederim.

İlginç bir filmdi. Her şey oldukça sıradan, doğal ve basitti. Hatta öylesine doğaldı ki başkarakterimiz polis karakolunda John Wick usulü, koca bir ordu misali takılırken bile yadırgamadım çünkü en azdından darbe alabiliyor, yoruluyor ve sendeliyordu. Belki karakoldan o şekilde kaçabilmesi biraz saçmaydı ancak bu tarz çerezlik işlerde çok da sorgulamamak gerek. Filmdeki Renault ve Peugeot bolluğu kadar karakterler de derin olsaydı, çerezlik bir film olmazdı tabi ki orası ayrı bir konu.

Zaman kaybı.. Olayı çok merak edenlerin biyografi ya da belgesel tarzı bir şey izlemesi ya da okumasını tavsiye ederim. Film olarak bir katkısı, gizem veya gerilim unsuru yok. Uzun ve sıkıcı. Her filmde illaki kopmalar olabilir ancak bu filmde resmen kopmamak için 3 saat boyunca mücadele veriyorsunuz ve sonuç mağlubiyet.

Başından sonuna yüzünüzdeki o tatlı tebessümü düşürmeyecek bir film. Emilia Clarke'ın güzelliği, sevimli jest ve mimikleri için bile izlenir.

İlk yarısı gerçekten güzeldi. Zaman yolculuğu, tetikçiler, insanların gelecekteki halleriyle aynı evrende bulunması ve hatta onları öldürmesi... Güzel bir şekilde başlamışlar ancak güzel bitirememişler çünkü ikinci yarı tamamen farklı bir alem. Üç kişi etrafında öyle kuru kuruya akıp gidiyor. Tek yararı bir buçuk saatte bitecek filmi iki saatte bitirmek ve filme biraz da dram katmak, çok da lazımmış (!) gibi. Ayrıca filmde çok bariz bir mantık hatası var. Madem genç hali ne yaparsa yapsın, yaşlı halini hemen etkileyebiliyor fiziksel ve zihinsel anlamda. O zaman neden yaşlı halinin diğer iki çocuğu öldürmeye gittiği manasız sahneleri izledik. Çoktan biliyor olması gerekmez miydi, "Yağmur Getiren"in kim olduğunu? Bunun da dediğim gibi tek bir açıklaması var: genç ve yaşlı halin bir araya gelmesini geciktirmek ve filmi uzatmak. Bir de telekinezi muhabbeti çok yavan kalmış. Finalde bu kadar mühim bir yere sahip olacak bir detayın "Bir mutasyon sonucu oluştu." şeklinde kısa bir repliğe sığdırılıp geçilmesi de eksik bulduğum diğer bir yön. Sonuç olarak, izlenmeyecek kadar kötü bir film olmasa da yüksek bir potansiyelin böylesine ziyan edilmesi biraz trajik olmuş.

Filmin ilk yarısında resmen sudan çıkmış balığa döndüm. Sürekli; tutunacak bir dal, güvenecek bir karakter aradım ama nafile :) İlk yarısı ile gerçekten konunun hakkını ve vadettiği şeyleri veriyor. Aradığım rekabeti, güvensiz ortamı ve çekişmeleri buldum. Ayrıca Ana'nın gidişiyle beraber, önlerine soğuk ve kötü kokan yemek servis edilmesi mükemmel bir detaydı ancak ikinci yarısı için de aynı şeyleri söylemek, pek de mümkün değil. Tüm oylamalarda "çekimser" atan eleman ve sekreter gerçeği açıklanınca, konu bambaşka yerlere gider; "Exam" filmindeki gibi sağlam bir final olur diye bekliyordum ama öyle düpedüz, şaşırtmadan bitti. Sonuç olarak; finali hayal kırıklığı olsa da izlenecek, izlerken de keyif alınabilecek bir filmdi. İyi seyirler.

Yer yer aksanlı İngilizcelerini, çekim tekniklerini ve fon niyetine kullandıkları müziklerini ciddiye alamayıp garipsesem de yine de çok güzel bir film. Hikayesi anlamlı ve kurgusu başarılı. İşlenişi de yeterli. Sonunda ise verdiği mesajla insanı vicdanı ile baş başa bırakıyor. Tavsiye ederim.

Film beklediğimden çok daha güzel çıktı; yorumları ve açıklamayı okuyunca kapıldığım bayağı bir düşük beklentiden dolayı olsa gerek. Düşük bütçe ve oyunculuklar konusunda ise pek de gözüme ilişen bir şey olmadı, yeterli seviyedeydi, tıpkı işlenişde olduğu gibi. Özetle: Kaan'ın da dediği gibi, orijinal bir fikir; çok abartılmadan, ortaya bir başyapıt çıkarma çabası güdülmeden işlenmiş. Gayet de güzel bir film olmuş.

İcraat sahnelerine bayıldım! O kadar organize çalışmaları tam bir şölendi. Genel olarak da film güzeldi ancak final, o karakterlerden pek de beklenen tarzda değildi. Jess'in Nicky'i dolandırmasını o kadar çok bekledim ki... Sıradan bir mutlu son yerine şöyle birkaç geriye dönüşle Nicky'nin nasıl kazık yediğini görseydik, daha güzel olurdu.

Sürprizlerle dolu, insanı hayrete düşüren olmasa da fena sayılmayacak bir olay örgüsüne sahipti ancak işlenişin, beklenilenden de ağır olması ve filmin bir hayli uzatılması; genel anlamada sıkıcı bir film olmasına sebep olmuş.

Kurtlar sofrasına düşüp, aç kalmayan bir kızın hikayesi! Daha ne olsun? İzleyin.

Bir aksiyon filmi olarak fazla ağır ilerleyen bir filmdi ayrıca aksiyon sahneleri de hem sayı hem de doz bakımından pek de yeterli değildi. Fantastik olarak da, "Ölümsüzlük" konusu bu kadar klişe bir şekilde işlenemezdi sanırım. Konuyu öğrenir öğrenmez, kafamda saniyeler içinde canlanan senaryo birebir işlenmiş oldu ama bu çok güçlü bir hayal gücüm olduğundan değil tabi ki de. Karakterler ise, pardon tiplemeler -diyorum çünkü bir kurguda, bir şeyin karakter olabilmesi için tahmin edemeyeceğimiz ve bizi şaşırtacak birkaç özelliği olması gerekir- ise tam da bu tarz bir filmden beklediğim şekildeydi hatta aradığım tüm tipler de mevcuttu, ne eksik ne fazla. Tek umutlandığım nokta Sebastian'ın ihaneti oldu. "Aha! Birkaç geriye dönüş, bir de ters köşe ile filmi buradan toparlarlar.", dedim ve ihanetle beraber "polyanna" bir mazeret ve özür peşinde geldi. Bir de koca "İLAÇ" fabrikasının; öldürmek istemediği, istese de öldüremeyeceği, insanları durdurmak için ısrarla kesici-delici silah kullanmaları saçma olmuş, bayıltmak o kadar da zor olmasa gerek. Sonuç olarak; kuru kuruya seyreden yüzlerce aksiyon filmlerinden sadece bir tanesiydi, biraz makyajlı olsa da.